“İnsan bazı günleri kitap arasında saklayıp kurutmak istiyor.”
-İsmet Özel
Mutlu musun diye sordular cevap veremedim, döndüm baktım mutlu
olmama engel olacak bir sebep bulamadım ve ne mutluyum diyebildim ne de
mutsuzum. Neden yaşıyoruz sadece mutlu olmak için mi? Anılar arasından
olumsuzlukları seçip deveran bir travma mı yaşıyoruz yoksa? Peki ya hüzün,
hayal kırıklığı, umutsuzluk? Onlar neredeydi sahi hayatımda? Anıların başladığı
yerdeydi belki de… Anıların başladığı yer… Yaşamayı öğrendiğim, yaşamaktan
vazgeçtiğimi zannedip kamçılandığım yer belki de. İçimde biriktirdiğim
kelimelerdi yad ettiğim, hislerime ses olan kelimelerdi dinlediğim…
“Bazı günleri kitaplar arasında kurutmak” ne derince bir tasvir değil mi?
Heyecanlandığımız, sevdiğimiz, sevindiğimiz, hayallerimizin bir bir
gerçekleştiğini gördüğümüz günler… Hepsini nadide bir kitap içerisinde
kurutabilsek ve hep aynı heyecanı yaşasak…
Peki hep güzel günler mi kurutulmalı? Bence bizi daima kamçılayan ve
güçlendiren günleri de unutmamalıyız. Bizi diğer canlılardan ayıran idrakli ve
şuurlu oluşumuz yani sadece haz odaklı yaşamamamız. Gün gelir Hayatımızın bir
noktasına öyle bir el değer ki hayatımız tümden değişir, en azından bakış
açımız… Belki de hiç yaşamadığımız kadar hüzün ve hayal kırıklığı yaşarız,
ağlarız… Yaşama devam etmek zor gelir hiçbir şeyden zevk alamayız artık. Belki
o an ilahi kudrete sığınırız. İşte bu günler de kurutulmalı yad edilmek üzere.
Kurutulmalı ki ‘insan’ olalım ve insanlığımızı idrak edelim. Kısacası yaşadıklarımız
klavuz olsun sayılı günlerimize. Unutmak değil alışmak bizi hayatta tutan şey
ve çok değerli bir hocamın söylediği gibi “insanın yaşaması demek her an yeni
bir çözümün bulunması demektir.”
İnsan daima isyanın eşiğinde olan kimi zaman yenilen, kimi zaman da yaşadıkları
ile yeniden yeşeren bir varlık ve bunun içindir ki hep yeniden yeşerelim
kuruttuğumuz anılarla…